POLİTİKA

ERDOĞAN’I YENMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?

Başkanlık tartışması duracak gibi görünmüyor.

Son olarak Erdoğan, Başbakan Davutoğlu’nu kastedip, “aramızda sorun yok ama çift başlılık olmaz” diyerek Başkanlığa olan hevesini bir kez daha dile getirmiş oldu.

Erdoğan, ne zaman Başkanlıktan bahsetse, muhalefet partileri, O’nu, “diktatör olmak” ile itham ediyor.

ERDOĞAN’IN HIRSI MI?

Öyle midir? Bütün mesele Erdoğan’ın hırslarından mı ibarettir?

Hiç kuşkusuz, Erdoğan hırslı bir adam ve Başkanlık meselesinin gündeme getirilmiş olmasında bu hırsın etkisi küçümsenemez.

Tartışmanın alevlendiği tarihin Gül’ün görev süresinin bitip, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonrasına gelmesi de meselenin Erdoğan’ın hırsıyla yakından ilişkisi olduğuna işaret ediyor.

Ancak siyaset yapmak, niyet okumanın ötesinde argümanları gerektirir.

Erdoğan ve dolayısıyla AKP, karar alma süreçlerindeki hantallığı gidermek ve hiç zaman kaybetmeden kararlar almak için Başkanlığı istediklerini söylüyorlar.

İnsanlığın evrensel birikimi olan demokrasinin uygulanabilmesi için dünya ölçekte katılım mekanizmalarını daha çok artıracak adımların atıldığı günümüzde, Başkanlık Rejiminin gerekçesi olarak “hızlı kararlar alma”yı gösterdiğinizde, karşınızdakilerin sizi “diktatörlük” ile itham etmelerinden daha doğal ne olabilir.

Başkanlık rejiminin uygulandığı ABD’de yahut yarı başkanlık sistemi olarak adlandırılan Fransa’da uygulanan demokratik mekanizmalara bakıldığında, hiç de öyle “hızlı karar almak” gibi bir durum söz konusu değil.

Zaten buna seçmenin aklı da yatmamıştı!

7 HAZİRAN SARHOŞLUĞU, 1 KASIM YENİLGİSİ!

7 Haziran’da AKP’nin seçim bildirgesinin ekseni Başkanlık üzerine kurulmuştu; bu isteğin diktatörlüğe yol açacağı kanaatine sahip olan halkın anlamlı çoğunluğu AKP’yi geriletmiş, koalisyonun kapılarını açmıştı.

Muhalefet ise halkın açtığı kapıdan içeri girememişti. Ellerinde 17-25 Aralık Dosyaları gibi önemli kozlar varken, problem çıkaran taraf görüntüsü vermemek için istediği zamanı AKP’ye vererek, 1 Kasım’ın önünün açılmasına zemin hazırlamıştı.

Birinci parti olmasına rağmen tek başına hükümet olma gücünü elinden kaçıran AKP’nin durumu, sıradan insanları sevindirmişti ama gördük ki muhalefet sıradan insanlardan daha fazla sevinmiş; hatta sevincinden sarhoş olmuştu.

Onlar “sevinç sarhoşluğu” içinde günlerini geçirirken, ne yazık ki AKP, muhalefetin kendisine bahşettiği vakti, yenilgiden ders çıkartmak için kullanmıştı.

Ne yazık ki diyorum; zira AKP’nin çıkardığı ders, daha fazla demokrasi, daha çok özgürlük değildi. Onların çıkardığı ders, giden oyların nasıl geri döndürülebileceğine ilişkindi.

BAŞKANLIK NADASI!

Gördüler ki halk, Başkanlık Meselesine sıcak bakmıyor; 7 Haziran’da öne çıkardıkları Başkanlık vurgusunu 1 Kasım seçim kampanyası boyunca nadasa bırakıp, iki alanda adım attılar; iki adımları da Batı illerine dönüktü.

Adımlardan ilkinin amacı, Kürtlerin yaşadıkları hayatı zehir etmek; yaşadıkları şehirleri cehenneme çevirmekti. Böylece ırkçı-milliyetçi oyları AKP potasına toplayacaklardı.

İkinci adımları, memleketin temel sorunlarını görmezden gelen CHP’nin dillendirdiği ekonomik vaatlerine çeki düzen verip, dillendirmekti.

Öyle yaptılar ve sonuç almasını bildiler!

“AKP’nin üç ay gibi kısa bir zamanda kaybettiği yüzde 9’luk seçmen kitlesini inanılması güç bir geri dönüşe ikna etmiş olma sürecine muhalefetin katkısı oldu mu” diye sorulabilir.

Hiç kuşkusuz evet!

CHP, seçim sonrası kurulacak koalisyonunun hesapları içinde; MHP, AKP’nin Kürtlere yönelik uyguladığı baskı politikasının kendisine yarayacağına ilişkin zehaba kapılmış; HDP ise etkisini 7 Haziran’da göstermiş ama 7 Haziran sonrası ortaya çıkan tablo nedeniyle halk nezdinde kullanım ömrünü tüketmiş “Seni Başkan Yaptırmayacağız” sloganının hülyalar aleminde iken AKP’nin kendini var etmesi işten bile değildi.

Seçimin sonucu ortada!

13 yıllık AKP iktidarına rağmen muhalefetin durumu da!

Bir yanda, oylarını korumayı başarı sayan CHP, “hayır”cı MHP ve “bizim asıl oyumuz budur” diyerek üç ayda üç puan kaybeden HDP var.

MUHALEFETİN İÇİ, ÜLKENİN DIŞI!

Her ne kadar kendilerini başarılı saysalar da, 1 Kasım’ın muhalefet cephesinde açtığı derin travmalar olduğunu biliyoruz.

CHP’de ve MHP’de üçer aday çıkıp, mevcut genel başkanların istifa etmelerini dillendirdikleri; HDP’de, bizzat Demirtaş’ın, “parti içinde Erdoğan sevdalıları var” diyerek özetlediği “iç savaş” sürüyor.

AKP ise muhalefetin bu “içler acısı” halinden yararlanıp 7 Haziran sonrasından nadasa bıraktığı Başkanlık sistemi tartışmalarını 1 Kasım akşamından hemen sonra yeniden gündeme getirmiş bulunuyor.

Bu tartışmaları görmezden gelmek; Başkanlık tartışmasından kaçmak ve sonuç itibariyle öyle bile olsa meseleyi “diktatörlük isteği” mecrasında sürdürmek artık mümkün görünmüyor.

Çünkü AKP, kendisini 7 Haziran’da “sonun başlangıcı”na yaklaştırıp, 1 Kasım’da yeniden “dirilten” şeye daha çok sarılacağa benziyor.

İçerde “vaatler programı”, dışarıda ise Suriye savaşına girmek için Rusya ile savaş ortamı yaratmak ve hatta İran’ın yakın sahasına girebilmek için Irak’a asker göndermek…

Öyle anlaşılıyor ki AKP, Başkanlık meselesini çözene kadar bu mecrada yürüyerek, milliyetçiliği şovenizme vardıracak boyutlarda hamaset yapmayı sürdürecek.

Buna mukabil muhalefet ne yapıyor?

ERDOĞAN’A MI, BAŞKANLIĞA MI?

Muhalefet de farkında ya da değil, AKP’nin senaryosuna “yardımcı rol” üstlenmiş görünüyor.

 “Hendek siyaseti”, halkın ruh halini okumayan bir politikanın ürünü olarak AKP’nin gücüne güç katıyor.

Hendek siyaseti, halkı canından bezdirip, yaşadığı toprakları terk etmekle kalmıyor; Batı yakasında şoven milliyetçiliği körükleyip, halkın AKP etrafında kenetlenmesine yol açıyor.

Rusya ve Suriye siyaseti, yüzyıldır ucuz milliyetçilik ile beslenmiş halkın yönünü AKP’ye çevirmesi için güçlü bir manivela işlevi görüyor.

Bilinçli olarak Erdoğan’ın üzerinde yürütülen Başkanlık Sistemi tartışması da AKP’nin ve dolayısıyla Erdoğan’ın lehine yürüyor.

Erdoğan üzerinden yürütülen Başkanlık Tartışması, halkta muhalefetin lehine bir tutuma yol açabilir mi?

Açmaz; çünkü AKP’nin kapalı devre yürüttüğü güçlü propagandanın etkisiyle halkın büyük çoğunluğu, “bunlar başkanlık sistemine değil, Erdoğan’a karşılar” algısına ikna edilmiş durumda.

Bu algıyı kırabilmek için “başkanlık diktatörlüktür” tezinden daha fazlasını söylemek ve daha da önemlisi halkın içine geri dönmesi gerekiyor.

Bütün mesele, gerçekleri, olduğu gibi halka anlatmaktan ibarettir.

Bu kadar basit yani!

hakkında

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Genç yaşta sendikal örgütlenmelerde görev aldı. Çankaya Belediyesi Başkan Yardımcılığı, ÇGD Ankara Şube Başkanlığı ve PSAKD Genel Merkez Yöneticiliği yaptı. Yazıları Radikal İki'de, BirGün'de, Taraf'ta ve Habertürk'te yayınlandı. Halen Radikal Blog'da yazıyor. Ankara'da yaşıyor.

0 comments on “ERDOĞAN’I YENMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: