08-KIZLI ERKEKLİ YENİ MUHAFAZAKARLIK

KEMAL KILIÇDAROĞLU: BAŞBAKANIN GENÇLERE VERECEĞİ SON DERS, AHLAKTIR

Türkiye tarihinin en sivil ve demokratik eylemlerinden biri olan Gezi direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir tahlil yapmadan önce ülkemizin bütün gençleriyle gurur duyduğumu ifade etmek isterim. İkincisi; bu protestolarda hayatlarını kaybeden gençlerimize tekrardan rahmet diliyor ve onları anıyorum.

Gezi direnişi AKP’nin sistemli baskı politikalarına ve yaratmak istediği yeni gençlik ve toplum biçimine; büyük, haklı ve meşru bir tepkiydi. Gençliğimiz demokrasinin, Cumhuriyetin, özgürlüğün korunması ve geliştirilmesini isterken, AKP lideri bütün bu kazanılmış hakları gasp etmeye ve onları sınırlandırmaya kalkmıştır. Gençlerimiz ve bütün yurttaşlarımız; ne giyeceklerini, ne içeceklerini, kimle gezeceklerini, kaç çocuk yapacaklarını ve çocuğu nasıl dünyaya getireceklerini söyleyen bir despota daha fazla tahammül edemediler.

Bir diğer isyan nedeni, gençlerimizin doğanın katledilmesine, kentlerin betonlaştırılmasına ve bütün kamusal alanların ranta kurban edilmesine duydukları tepkiydi. Bir üçüncü neden olarak; egemen ekonomik sistemin gençleri sadece tüketen birer nesneye dönüştürmesi, onların içindeki baskıya boyun eğmeme refleksini tetiklemiş ve kendi özgür kimliklerini yeniden keşfetmesini sağlamıştır.

Kısacası farklı kültürden, inançtan, düşünceden ve de hayat tarzından gençlerimiz kendi kaderlerine el koymuş ve yeni bir yurttaşlık hukuku oluşturmuştur. Gezi’de yeni bir yurttaşlığın temeli atıldı ve bu yurttaşlık Mustafa Kemal’in, Cumhuriyetin yurttaşlık hayaliydi; her türden farklılığın birbirine saygı duyduğu, eşit ve özgür bir biçimde bir arada yaşadığı; ülkesine ve toplumuna karşı sorumlu bir yurttaşlık hayali. İşte Gezi gençliği bu hayali, bu ülkede herkesin önünde gerçekleştirdi. 

AKP’nin Gezi direnişinin başından bugüne kadarki yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bütün despot iktidarlar gençlerden ve özgürlüklerden korkarlar. İnsanlık tarihinin en dinamik, değişimci ve dönüştürücü gücü her zaman gençlik olmuştur. Bu tespit tarihin bir yasası gibi sürekli işlemiştir. Bu yüzden insanlık tarihindeki bütün firavunlar, krallar, diktatörler ve modern çağın despotları gençliğe karşı sürekli baskı politikası uygulamışlardır. Çünkü; gençlik bu tek kişilik saltanatı yıkacak zihniyete, enerjiye ve güce sahiptir. Bu mücadele nice destanlara, romanlara ve şiirlere konu olmuştur ve hep gençlik kazanmıştır. Tarih bunun şahididir.

AKP bütün toplumu dönüştürdüğünü sandığı bir anda, büyük bir özgürlük çıkışıyla karşılaştı. AKP ve onun lideri Tayyip Erdoğan bu özgürlük çıkışını anlayamadı. Anlamaları da mümkün değildi. Çünkü onların düşünce yapısında eşitlik, özgürlük ve hak gibi kavramlar yoktur. O yüzden bu demokratik protestoya tarihimizin en ağır polis şiddetini uyguladılar. Yandaş medyaları ve bağımlı gazetecileriyle bu gençleri karalamaya çalıştılar. İnsan aklının ve ahlakının kabul etmediği yalanlar söylediler. Ama bu yalanların hiçbirini kanıtlayamadılar. Bir şeyin farkında değillerdi; gençliğimizin ne kadar ahlaklı ve sorumlu bir yapıda olduğunu görmediler. Kısacası her despot iktidar gibi AKP tek bildiği şeyi yaptı; baskı, zor ve şiddetle bu demokratik protestoyu bastırma yolunu seçti.

İstanbul’daki Sosyalist Enternasyonal toplantısında Gezi direnişinin gündeme gelmesini nasıl yorumlamaktasınız?
Bütün dünya Gezi direnişini hayranlıkla izledi. Gezi direnişi bütün dünyada büyük bir heyecan dalgası yarattı. Türkiye topraklarında çıkan bir hareket dünyayı sarstı.
Düşünebiliyor musunuz; Gezi direnişi için dünyanın farklı ülkelerinden insanlar olan biteni anlamaya ülkemize geldiler. Bütün dünya televizyonları günlerce bu demokratik protestoyu verdi.

Sosyalist Enternasyonal dünyadaki siyasal ve toplumsal hareketlerle yakından ilgilenen bir örgüttür. İstanbul’da olmaları ve Gezi ruhunu solumaları, onlara büyük bir heyecan verdi. Biz de Gezi’yi daha iyi anlamaları için katılımcılara sunumlar yaptık ve Gezi’ye katılan aydın, gazeteci ve sanatçıların düşüncelerini paylaşmasına fırsat sunduk. Bu noktadaki gözlemim; Sosyalist Enternasyonal’in bütün katılımcılarının inanılmaz bir coşku ve sempati ile Gezi olaylarına yaklaşmakta oldukları yönünde. Bunun faydası şudur; bütün dünya Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük potansiyelini gördü ve artık hepsi bizim kadar ülkenin geleceğine umutla bakıyorlar. 

Başbakan’ın sürekli gençleri hedef almasını, hem Gezi direnişindeki öfkesini hem de son olarak “kızlı-erkekli” tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakanın yaklaşımı ne sosyolojik, ne psikolojik ne de siyaset bilimi açısından bir değer taşımaktadır. Ortada sağlıksız bir yaklaşım var. Bir kere Tayyip Erdoğan gençliğe müthiş öfke duymaktadır. Gençlerimizin her türlü etkinliği başbakanı depresyona sokmaktadır. Başbakan yaşanmamışlıklarının acısını adeta gençlerden çıkarmak istemektedir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bir başbakan kendi gençliğini karalamaz, onları toplumun gözünde suçlu konumuna düşürmez ve gençlerle ailelerini birbirine düşürmeye çabalamaz.

“Kızlı-erkekli kalıyorlar” iddiasıyla ilgili; ilk olarak, hatırlatalım ki, gençlerimiz aynı yurtlarda kalmamaktadır. İkincisi; bu ülkede çok ciddi bir yurt sorunu vardır ve başbakanın temel görevi ahlak bekçiliği değil, yurt yapmaktır. On binlerce öğrenci yurt sorunu yaşarken, üniversitelerimiz dünyanın sayılı üniversiteleri arasına giremiyorken, bilimsel araştırmalar için yeterli kaynak aktarılmıyorken kalkıp başka bir sorun çıkartmak ve bunun üzerinden toplumu bölmek ancak Tayyip Erdoğan’ın zihniyeti ile mümkündür. Öğrenciler üniversitelerde doğru dürüst yemek yiyemezken, ulaşım sorunu ve ücretleri yüzünden okula gidemiyorken, okullarda ve evlerde soğuktan ders çalışamıyorken bütün bu sorunları çözme durumunda olması gereken birinin bu ülke gençlerine vereceği son ders, ahlaktır.

Daha da vahimi; Tayyip Erdoğan ülkemizin gençlerini tanımıyor. Bizim gençliğimizin mayasında özgürlük, eşitlik ve kardeşlik vardır. Bizim gençliğimizin mayasında despota, baskıya, zulme direnmek vardır. Bizim gençliğimizin mayasında adalet vardır. Bizim gençliğimizin mayasında saygı, sevgi ve hoşgörü vardır. Böyle bir gençliğe kimse ahlak dersi vermez. 

Türkiye toplumuna ilişkin yapılan analizlerde ülkenin giderek muhafazakarlaştığı ifade edilmektedir. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?

Bizim toplumumuz bütün medeniyetleri harmanlamış bir toplumdur. Böyle bir toplumu tek bir kavram; ya da hareket ekseninde tanımlamak mümkün değildir. AKP iktidarından kalkarak böyle bir yorum yapmak sağlıklı değildir. İlerlemeyi, kalkınmayı, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedeflemiş bir toplum muhafazakar değildir, olamaz. Evet, bizim toplumumuz geleneklerine, göreneklerine, maneviyatına ve tarihsel birikimlerine sadıktır ve onları sahiplenmiştir. Ama bu batılı anlamda; ya da sosyolojik çerçevede muhafazakarlık değildir. Türkiye toplumu Müslümanlığı en özgür biçimde yorumlayan ve yaşayan bir toplumdur. Hiçbir Müslüman ülke bizim gibi dinini özgürce ve baskı kurulmadan yaşayamamaktadır. Evet, iktidar partisinin bu çerçevede bir takım söylem ve eylemleri söz konusudur. Ama halkımız AKP’nin bu yaklaşımını benimsememektedir. Bizim Müslümanlığımız seküler yaşamı reddeden bir anlayışla şekillenmemiştir.

Bakınız; AKP giderek dinsel söylemleri daha yoğun bir biçimde kullanmaya başladı. Daha önce de kullanıyordu; ama bu denli yoğun değildi. Göreceksiniz; AKP önümüzdeki seçimlerde büyük oy kayıpları yaşayacaktır. Çünkü halkımız dinin siyasallaştırılmasına büyük tepki duymaktadır. Böyle bir söylemi, dinin siyasete alet edilmesini kabullenmemektedir. Halkımızın bu konuda duyarlılıkları yüksektir. Bu denli duyarlı bir halkın özellikle sosyal demokratlar tarafından çok daha dikkatli ve titiz bir biçimde irdelenmesi gerekmektedir. Çünkü Halkımız kadim ve kamil bir halktır. Hepimize düşen bundan feyz almaktır.

AKP’nin kendisini Muhafazakar Demokrat olarak tanımlamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Her parti kendisini belli bir çerçevede tanımlayabilir. Ama bu çerçeve; gerçekçi ve içinde bulunduğunuz siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve ideolojik zeminle doğru bir orantıda olmalı. AKP’nin tanımlamasını zorlama bir tanımlama olduğunu ve ciddi bir çelişki taşıdığını düşünüyorum. AKP’nin muhafazakarlığı samimi değil; demokratlığı ise tartışmaya imkan tanıyacak bir pratik dahi ortaya koyamamıştır. AKP; despotik ve otoriter karaktere sahip bir partidir. AKP statükocu bir partidir. AKP bu özelliklerini gizlemek adına bir kavrama ve tanımlamaya ihtiyaç duyduğu için muhafazakar demokratlığı kullandı. Ama artık AKP’nin kendisi bile böyle bir tanımlamayı kullanmayı tercih etmiyor. Aynı zamanda kavram ülkemizdeki aydınlar içinde de, toplumda da bir yankı ve karşılık bulmamıştır. Kendilerinin bile inanmadığı bir kavrama halkımızın inanması beklenemez. Ayrıca insanlar pratikte nasıl bir yaklaşım içinde olduğunuza bakarak sizi tanımlarlar. Ülkemiz tarihinin en yoğun baskı rejimini kuran; gazetecileri, öğrencileri, sendikacıları, siyasetçileri yıllarca tutuklu olarak yargılayan; demokratik hiçbir protestoya tahammül edemeyen bir partinin demokrat olup olmadığını tartışmak, demokrasi mücadelesi vermiş insanlara büyük bir haksızlık ve ayıptır.

CHP’nin nasıl bir toplum ve gençlik tahayyülü bulunmaktadır? Örneğin CHP Gezi direnişinden gerekli dersleri aldı mı?

Bizim mücadelemiz eşit ve özgür bir toplumda herkesin barış ve kardeşlik içinde yaşamasıdır. Biz Türkiye’de gerçek anlamda ve dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde olduğu gibi bir demokratik düzeni kurma amacındayız. Bizim Cumhuriyetimizin yurttaşlık felsefesi ve toplumumuzun demokrasi birikimi buna imkan tanıyacak güçtedir. Böyle bir toplumda yoksulluk, yoksunluk ve işsizlik sorunu olamaz. Böyle bir toplumda gazeteciler, aydınlar, gençler cezaevlerinde olamaz. Ülkenin yarı açık bir cezaevine dönüştürüldüğü günümüzde, biz evrensel insan hak ve özgürlüklerini bu ülkede egemen kılma mücadelesi veriyoruz. Biz herkes için demokrasi, herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük ve eşitlik istiyoruz. Bizim böyle bir toplum tasavvurumuz var.

CHP, Türkiye’de gençleri en iyi anlayan ve onları partide etkin konumlara taşıyan tek partidir. Genel başkan olduktan sonra iki toplum kesimine sürekli çağrıda bulundum. Ülkemin bütün gençlerini ve kadınlarını CHP’ye bekliyorum, dedim. Yaptığımız tüzük değişikliğinde kadınlarımıza yüzde 33, gençlerimize yüzde 10 kota verdik. Gezi direnişinin sloganıydı, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”. Biz de bu mücadeleye daha yeni başladık. Kadınlarımız ve gençlerimiz partiye geldikçe bu kota daha da artacaktır. Elbette ki isteğimiz tümüyle eşit bir dağılımdır.

Gezi direnişi başladığı günden beri iki duruma çok dikkat ettik. İlki, ülke gençliğinin bu eylemine partimizin gölgesini düşürmedik. İkincisi, bir despotun gençlerimizi öldürme, yaralama, gözaltına alma çabasına karşı mücadele ettik ve gençlerimizi yalnız bırakmadık. Bizim bu duyarlılığımızı gençlerimizin görmesinden çok büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim.

CHP Gezi direnişinden gerekli dersleri çıkarmıştır. Çünkü CHP Gezi direnişindeki talepler için mücadele etmektedir. Gezi’de ve ülkemizin bütün kentlerinde sokağa çıkan gençler; özgürlük, eşitlik, barış, kardeşlik, özel yaşamın dokunulmazlığı, kent hakkı, doğanın korunması, ülkenin kentlerinin, meydanlarının, derelerinin ranta kurban edilmemesini istiyorlardı; CHP de bunları istiyor ve bunların mücadelesini veriyor. Gezi direnişinin talepleriyle bizim mücadelemiz ortaklaşmıştır. Şimdi el birliğiyle bu ülkeyi yeniden inşa edeceğiz.

Son söz olarak gençlere ne mesaj iletmek istersiniz?

Sevgili gençler,
Siz korku duvarlarını yıktınız. Şimdi despot her gün sizden daha fazla korkuyor. Artık bir geleceğinin olmadığını biliyor. Tarihin o bilindik yasasına; yani gençlik karşısında yenilecek olan despotun sonuna sürüklendiğini biliyor, görüyor ve korkuyor.

Şair Ahmet Telli sizin isyanınızın sonucunu çok iyi anlatıyor:
“Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden 
sıyrılıp gelmektedir seher 
Belli ki yakındır 
doğayı ve hayatı sarsacak saat”

Sevgili Gençler,
Ülkemizi ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni bu ülkenin gençleri kurdu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olarak sizi hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili sizi tek başına bırakmayacaktır. Siz de ülkenize, şehirlerinize, üniversitelerinize, okullarınıza, ormanlarınıza, parklarınıza sahip çıkın. Geleceğinize sahip çıkın. Gelecek sizindir, gelecek halkımızındır.

Siz, ülkemin aydınlık ve güler yüzlü gençliğine selam olsun. 

0 comments on “KEMAL KILIÇDAROĞLU: BAŞBAKANIN GENÇLERE VERECEĞİ SON DERS, AHLAKTIR

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: